21 Kasım 2011 Pazartesi

SEVGİNİN GÜCÜ

Daha ilkokuldayken kafama koymuştum. Liseyi bitirince tıp fakültesine gidecektim. Babamlar, babamın arkadaşları hep sorardı:
-         Engin, büyüyünce ne olacaksın?
Ben de hiç değiştirmeden her seferinde aynı yanıtı verirdim:
-         Doktor olacağım.
Bu sözüme gülerlerdi. Babam küçük bir memurdu. Liseyi bile güçlükle bitirmişti. Benim istediğimi kolayca elde edemeyeceğimi biliyordu. Öyle ya, nasıl okutacaktı beni? Benden küçük kardeşlerim vardı. Aldığı para boğazımıza ancak yetiyordu. Bütün bunları biliyordum. Bunun için de çok çalışıyordum.
İlkokulu bitirdiğim yıl parasız devlet yatılı sınavını kazandım. Evden ayrılmak bana zor geliyordu; ama gidecektim. Böylece babama yük olmadan okuyacaktım.
Babamlar sınavı kazandığıma hem sevindi, hem üzüldüler. Dedim ya evden ayrılıp komşu ildeki bir liseye gidecektim.
İlk günler yatılı okul bana zor geldi. Arkadaşlarım da benim gibi parasız yatılıydı. Sonraları alıştım. Var gücümle çalışıyordum. Sınıfımın birincisi oldum. Yıllar çabuk geçti. Liseyi okul birincisi olarak bitirdim. Seviyordum okumayı.
Üniversite sınavında ilk tercihime girdim. Babamların sevincine diyecek yoktu. Babam, benimle birlikte Ankara’ya geldi. Kalacağım yurdu gördü. Tek derdimiz bana nasıl para yetiştirileceğiydi. Yurt parası az da olsa onu ödemek kolay değildi.
Tübitak, burs vermek için sınav açmıştı. Başvurdum. Kazandım. Oradan alacağım burs okuma giderlerimi tümüyle karşılayacaktı. O gün nasıl sevindim anlatamam.
Tıp Fakültesi gerçekten zordu. Ben bile zorlanıyordum. Derslerde not tutmaktan parmaklarım uyuşuyordu. Geceleri de bu notları çalışırdım. Ama bu çalışmalar bezdirmiyordu beni. Kimi geceler sabahlardım. Yatağa girmezdim. Elimde insan bedeninin değişik bölümlerini gösteren kemiklerin adlarını ezberlemeye çalışırdım. Elimde bu kemiklerle uyuyakaldığım çok olurdu. Sonra kalkar, yüzümü yıkar yeniden başlardım çalışmaya.
Yaz tatillerinde eve giderdim. Çok çalıştığım için zayıfladım. Annem, yüzüme bakar bakar şöyle derdi:
-         Engin’im ne diye başka bir okul seçmedin? Hiç olmazsa bunca çalışmazdın…
Ben gülüp geçerdim. Anlatamazdım ki insan bir şeye çalıştı mı güçlükler vız gelir ona. Her şeyin üstesinden gelir. Uzatmayayım yıllar su gibi akıp gitti. Geçen yıl iyi dereceyle bitirdim fakülteyi. Artık doktordum. Zorunlu hizmet için kura çektik. Hiç kimsenin gitmek istemediği bir yer çıktı bana. Ağrı ilinin bir bucağıydı. Bizimkiler, arkadaşlarım:
-         Vazgeç, gitme. Oralarda perişan olursun, gitme dediler.
Beni anlamıyorlardı ki! Ben bu işi severek seçmiştim. Neresi olursa olsun benim için fark etmezdi ki…
Atandığım yerin bin bir sorunu vardı. Yol yok, elektrik yok, su yok…Sağlık ocağında bir ben vardım, bir de buranın yerlisi bir hizmetli.
Hemen işe koyuldum. Hastalara gidiyor onları muayene ediyordum. Hiç yüksünmüyordum. Gece demiyor, gündüz demiyordum. Kimileyin dağ köylerine çağırıyorlardı. Hemen sağlık çantasını alıyor, yollara düşüyordum. At sırtında gidemediğim yerlere yaya gidiyordum. Baktığım, ilaç verdiğim hastalar bana nasıl iyi gözlerle bakıyorlardı. Bilemezsiniz. Onların bakışları karşısında yorgunluklarımı unutuyordum, içime bir rahatlık çöküyordu. Dedim ya insan bir işi sevdi mi her güçlüğün üstesinden gelir. Çünkü en büyük güçtür sevgi.


HİKAYENİN ANALİZİ:


Sevginin insan hayatındaki değerini ve insana yaptırabileceği şeyleri anlatan güzel bir hikayenin olması yanında elbette ki eksikleri de var. Sevgi temasını bu kadar üstün gören ve sevgi ile aşılamayacak ütün engellerin aşılabileceğini vurgulayan yazar ana karakter olan Engin'i manevi olarak biraz da olsa yalnız bırakmış gibi görünüyor. Yaptığı seçimler doğrultusunda ailesinden ve çevresinden daha fazla destek görmesi yönünde hikayede değişiklikler yapılabilir. Çünkü sevginin başarıdaki etkisine en büyük katkıyı sağlayan ancak çevre ve aile desteğidir. Bu yüzden hikayede yer alan aile ya da çevre ile olan diyalogların ve görüşlerin yer aldığı kısımların değiştirilip, çocuğu yıldırıcı cümlelerin yerine yüreklendirici cümlelerin getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.






SEVGİNİN GÜCÜ ( 2012 VERSİYONU )




Daha ilkokuldayken kafama koymuştum. Liseyi bitirince tıp fakültesine gidecektim. Babamlar, babamın arkadaşları hep sorardı:
-         Engin, büyüyünce ne olacaksın?
Ben de hiç değiştirmeden her seferinde aynı yanıtı verirdim:
-         Doktor olacağım.
Bu sözüm çok hoşlarına giderdi ve bu kararlılığımdan ötürü beni çok takdir ederlerdi. Babam küçük bir memurdu. Liseyi bile güçlükle bitirmişti. Benden küçük kardeşlerim de vardı. Aldığı para boğazımıza ancak yetiyordu. Ancak babam bizlerin okuması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, bizler için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırdı.Bütün bunları biliyordum ve babmın da bu çabalarını boşa çıkarmamak adına çok çalışıyordum.
İlkokulu bitirdiğim yıl parasız devlet yatılı sınavını kazandım. Evden ayrılmak bana zor geliyordu; ama gidecektim. Böylece babama yükünü de biraz olsun hafifletmiş olacaktım.Bu durumdan ötürü çok mutluydum.
Babamlar sınavı kazandığıma hem sevindi, hem üzüldüler. Dedim ya evden ayrılıp komşu ildeki bir liseye gidecektim.
İlk günler yatılı okul bana zor geldi. Arkadaşlarım da benim gibi parasız yatılıydı. Sonraları alıştım. Var gücümle çalışıyordum. Sınıfımın birincisi oldum. Yıllar çabuk geçti. Liseyi okul birincisi olarak bitirdim. Seviyordum okumayı.
Üniversite sınavında ilk tercihime girdim. Babamların sevincine diyecek yoktu. Babam, benimle birlikte Ankara’ya geldi. Kalacağım yurdu gördü. Babamın en büyük sıkıntısı bana nasıl para yetiştirileceği olsa da bu durumu bana yansıtmamaya çalışırdı.Yurt parası az da olsa onu ödemek kolay değildi biliyordum.
Tübitak, burs vermek için sınav açmıştı. Lise yıllarında yaptığım gibi bu sınava da girip bursu kazanacak babamın yükünü yeniden hafifletecektim koymuştum aklıma ve başvurdum. Kazandım. Oradan alacağım burs okuma giderlerimi tümüyle karşılayacaktı. O gün nasıl sevindim anlatamam.
Tıp Fakültesi gerçekten zordu. Ben bile zorlanıyordum. Derslerde not tutmaktan parmaklarım uyuşuyordu. Geceleri de bu notları çalışırdım. Ama bu çalışmalar bezdirmiyordu beni. Kimi geceler sabahlardım. Yatağa girmezdim. Elimde insan bedeninin değişik bölümlerini gösteren kemiklerin adlarını ezberlemeye çalışırdım. Elimde bu kemiklerle uyuyakaldığım çok olurdu. Sonra kalkar, yüzümü yıkar yeniden başlardım çalışmaya.
Yaz tatillerinde eve giderdim. Çok çalıştığım için zayıfladım. Annem, yüzüme bakar bakar şöyle derdi:
-         Engin’im biliyorum sevdiği mesleği yapmak uğruna çalışmak insanı yormaz ama yine de dikkat et kendine bu kadar yorma kendini …
Annem haklıydı insan bir şeye çalıştı mı güçlükler vız gelir ona. Her şeyin üstesinden gelir ve en önemlisi de sevdiği işle uğraşmaktan hiç yorulmaz insan. Uzatmayayım yıllar su gibi akıp gitti. Geçen yıl iyi dereceyle bitirdim fakülteyi. Artık doktordum. Zorunlu hizmet için kura çektik. Hiç kimsenin gitmek istemediği bir yer çıktı bana. Ağrı ilinin bir bucağıydı.
Bizimkiler, arkadaşlarım:“Memleketimizin her köşesi birdir ve bütün insanlar bizim insanlarımızdır. İnsanlığa hizmetten kaçınma ve uzak da olsa gidip o insanlara yardım elini uzat.”diyorlardı.
Haklıydılar. Ben de öyle yapacaktım zaten. Ben bu işi severek seçmiştim ve neresi olursa olsun benim için fark etmezdi.
Atandığım yerin bin bir sorunu vardı. Yol yok, elektrik yok, su yok…Sağlık ocağında bir ben vardım, bir de buranın yerlisi bir hizmetli.
Hemen işe koyuldum. Hastalara gidiyor onları muayene ediyordum. Hiç yüksünmüyordum. Gece demiyor, gündüz demiyordum. Kimileyin dağ köylerine çağırıyorlardı. Hemen sağlık çantasını alıyor, yollara düşüyordum. At sırtında gidemediğim yerlere yaya gidiyordum. Baktığım, ilaç verdiğim hastalar bana nasıl iyi gözlerle bakıyorlardı. Bilemezsiniz. Onların bakışları karşısında yorgunluklarımı unutuyordum, içime bir rahatlık çöküyordu.
Ailemin ve çevremdekilerin de bu mesleği seçmeye karar verdiğim ilk günden beri bana destek olup arkamda duruşlarından her zaman güç aldım. Mesleğime olan sevgim de buna eklenince başaramayacağım hiçbir şey yoktu. İnsan bir işi sevdi mi her güçlüğün üstesinden gelir. Çünkü en büyük güçtür sevgi.